Pandemi: Evren Karşısında Acizliğimiz

03 Mayıs 2021

                                                              

                                                                        "Evren hakkındaki en korkutucu şey; size kayıtsız olmasıdır" (Stanley Kubrick)                                                                                                                                          

2019'un sonu ve 2020'nin başı yeni bir döneme açıldı: Covid-19 virüsü tüm dünyayı esir aldı. İlk kez Çin'de görülen bu ölümcül ve bulaşıcı virüs, bir bebeğin içinde hayat bulduğu plasentasını bile şifa niyetine yiyebilen Çin halkının yarasaların tadına bakmak istemeleri sonucu insanlara da bulaştı. Bunun uydurma mı yoksa hakikat mi olduğu konusu tartışıldı uzun bir süre. Söz konusu olan Çin'di çünkü. Nevi şahsına mahsus bir ülke. Geçmişte komünizmin, bugün de vahşi kapitalizmin ana vatanlarından biri en nihayetinde. Teknoloji kadar bilginin(!) de üretildiği ve dağıtıldığı bir ülke sonra. Öyle ki, Çin ile Harvard üniversitesinden mikrobiyologların bilim adına (!) çalışmalar yürüttüğü izdivaçların varlığı konuşulmaya başlandı uzun bir süre. Kapalı kapılar ardında hangi kendinden menkul "üst akıl" kim bilir ne gibi "kötülükler" planlanıyor olabilir diye sorgulamaya başladı dünya insanı.

Çin devleti virüsün yayılmasını önlemek için - alışık olduğu üzere -  insan hak ve özgürlüklerini askıya almaktan hiç imtina etmeden, virüse yakalanmış olan vatandaşlarına büyük yaptırımlar getirerek karantina uygulamasına başladı. Demokrasi ve insan hakları havarisi olan Batılıların ve onlara özenen ya da özenmeyen, onlar gibi olmak isteyen ya da istemeyen diğer dünya halklarının bu uygulamalar karşısında nutku tutuldu. Ama Çin bu sert önlemlerinin semeresini kısa sürede aldı. Güç ve otorite kazandı. Bu sefer durum "vahşi komünizmin" denendiği yıllardaki gibi değildi ama. İnsanları birer böcek gibi öldürmek değildi amaçları çünkü. Bilindiği üzere vahşi komünizm döneminde en yüksek ölüm sayıları Josef Stalin idaresindeki Sovyetler Birliği'nde, Mao Zedong idaresindeki Çin'de ve Kızıl Kmerler idaresindeki Kamboçya'da kaydedilmiştir. Yalnızca bu üç rejim tarafından öldürülen sivillerin sayısı en düşük tahminlerde 21 milyondan en yüksek tahminlerde 70 milyona kadar ulaşmıştır. İnsanlığın ve insanların üzerinden vahşi komünizm böyle silindir gibi ezip geçmişti işte.

Öte yandan, virüsün laboratuvar ortamında üretilmediğine/üretilemeyeceğine dair dünya bilim çevrelerinde bir konsensüs oluştu.. Zira koronavirüs uzun zamandır doğada var olan bir virüs türüydü. Hatta Yalın Alpay - Türkiye'nin "dâhi çocuğu"; keskin zekâsı ve ciddi birikimi ve tutarlı açıklamaları ile bilinen akademisyeni -  konu hakkında şöyle önemli bir değerlendirmede bulundu; " Virüs çoğu şeyi flulaştırdı. Dolayısıyla dünya insanını daha büyük bir tehdit karşısında homojen bir yapıya getirdi. Kimlik politikalarını anlamsızlaştırdı. Pandemiyle birlikte insanoğlu doğa karşısında ne kadar aciz olduğunu bir kere daha anlamış oldu.(.......)"Bu gezegenin gerçek virüsü insandır." ..İnsan ile dünya arasında ciddi ontolojik farklılıklar var. Karşılaştığımız dünya, bu çıplak evren, simetriği dışlayan, kendi içinde bir rasyonaliteyi barındırmayan, herhangi bir zihin taşımayan, metal, gaz, fiziksel elementlerden oluşuyor. Ancak (yine de) bu evren içinde hakikat ve anlam arayan insandan başka herhangi bir zihin yok. Hayatın anlamlandırılamayacağını bile bile bu kaygıyı tek yaşayan insanın kendisi. Ancak dünya ve insan uyumsuz. Bu ikili sürekli birbiriyle çarpışıyor. Ve bu sürekli çarpışma, ideallerin ve gerçek yaşamın her çarpışmasında yara alması gibi, doğa ve insan da birbirleriyle çarpıştıkça birbirlerinden yara alıyor.. İnsan yapıp ettikleri ile ozon tabakasını deliyor, sıcaklıklar artıyor ve buzullar eriyor. Doğa da onu her defasında antikor geliştirdiği hastalıkları yenileyerek tekrar hasta ediyor. Dinî terimlerle esprili bir şekilde ifade edecek olursak; Cennet'ten kovulmayla beraber insan sürgüne geldiği için, kendi bedeninin var olduğu yere ait olmadığını zaten cezalandırılmasından biliyor" (Bu söyleşinin tamamını izlemek isteyenler için link: https://youtu.be/cb9QsRUyyK4 )

Virüs bir nevi ırkçılığa geçit vermeden tüm dünyaya yayılmıştı artık.Ve hayat tamamen durdu. Virüsün bulaşıcılığı karşısında hayatı durdurmaktan başka bir çare yoktu çünkü. Belki de bu ilahi adaletin bir tecellisi bile olabilirdi. Böylelikle yaşamını borçlu olduğu, kendisine oksijen sağlayan güzelim doğaya hoyratça davranmanın bedelini ödüyordu insan. Bu düşünceden hareketle bazı "komplo teorisyenleri", bu virüsün çevreci hareketler tarafından laboratuvar ortamında üretilmiş olabileceğini dillendirmeye başladı..Ve bunun gibi herhangi bir güvenilir mesnedi olmayan pek çok komplo teorisi mantar gibi üremeye başladı. Uzman kelimesinden bile hoşlanmayan ama herhangi bir konuda derinlemesine bilgisi, eğitimi bile olmayan insanlar başka başka teoriler yazmaya başladı. Dijital çağda bilgi kirliliğinin hava kirliliği kadar yangınlaştığı bir ortamda bu teoriler ekran ekran paylaşıldı.. Kamuoyları oluşturuldu; düşüncesinden ziyade  "inancını" kanıtlamak için bilgi(!) ve bulgu(!) avına çıkanlara şahit olundu. Ancak bu arada Covid-19 insanları yaşlı genç, çoluk-çocuk demeden hasta etmeye ve dahi öldürmeye devam ediyordu.. Devletlerin sağlık sistemleri ciddi anlamda zorlanırken, sağlık çalışanları da insan üstü çabalarının sonucu kendilerini herkesten daha çok yorgun ve bitkin hissediyordu.. Hatta Kanada'da , bu aşırı strese dayanamayıp intihar eden hemşire ve doktorlar bile oldu. Ve maalesef virüsün katlettiği sağlık çalışanlarının sayısı dünya çapında artmaya devam ediyordu.. Ancak tüm bunlara rağmen, sağlık çalışanları büyük bir özveriyle görevlerini ifa etmeye devam ediyordu..

Tarihe geri dönüp baktığımızda,  milyonların hayatını elinden alan salgınlardan tam sekiz yıl boyunca dünyayı esir eden bir başka salgın da Hindistan'da ortaya çıkan kolera virüsünden kaynaklanmıştır. Ve 1852-1860 yılları arasına denk gelen 3. Kolera salgını yedi salgın arasından en öldürücü olanı olarak nitelendirilmiştir.

Salgınlardan kişisel olarak korunmanın ve içinde bulunduğumuz toplumun da korunmasının başlıca yöntemleri ise şu üç basit maddede ifade edildi;

  • Virüsün ağızdan girmesini engellemek ve eğer sizde virüs varsa başkasına bulaştırmamak için maske kullanmak.
  • Sosyal mesafeye dikkat ederek virüsün havada asılı kaldığı anda size bulaşmasını engellemek.
  • Hijyen kurallarına harfiyen uymak. Ve çok çok gerekmedikçe evden ayrılmamak.

Tüm dünya ülkeleri tedbir amaçlı " evde kal" sürecini başlattı. Ancak İngiltere ve İsviçre sürü bağışıklığının kazanılması gerektiğini düşünerek, normal yaşama devam edilmesini uygun gördü. Ve maalesef takip eden günlerde bunun bedelini çok ağır ödediler. Sonrasında bu politikayı izlemekten vazgeçtiler. Eğer vazgeçmeselerdi milyonlarla ifade edilebilecek insanın hayatlarını da ellerinden almış olacaklardı. Zira bu politikadan dolayı, 1918'de ortaya çıkan İspanya gribinden dolayı 50 milyon kişi hayatını kaybetmişti.

Dünya tabiat karşısındaki acziyetini her an yaşarken, diğer taraftan mikrobiyologlar hummalı bir şekilde aşı bulmak için gece gündüz çalışıyordu. Ve fakat aşı konusunda da bazı insanlarının zihni epeyce bir karışıktı. Aşı karşıtı lobiler bilimsel gerçeklikten ve delilden uzak çarpıtılmış bilgi(!) ve bulgularını (!) pazarlamaya başladı. Ancak unuttukları çok önemli bir gerçek vardı; insanlık tarihi boyunca ortaya çıkan salgınlardan korunmanın tek yolu aşılanmaktan geçiyordu. Ve bugüne kadar aşılar sayesinde milyonlarca insanın hayatı kurtulmuştu. 

Pandemi sürecinin kahramanları şu üç grupta toplanıyordu:

  • Hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatını önemseyerek tedbirlere azâmi riayet ettiği için can kurtaran ve koruyan insanlar.
  • Kendi hayatlarını tehlikeye atmak pahasına da olsa hasta insanlara gereken tıbbî yardımı esirgemeyen sağlık çalışanları.
  • Ölüm saçan bu virüsten dünya insanını kurtarmak için yıllardır dirsek çürütüp, kitapların, makalelerin, laboratuvarların içinde kaybolup bilgisine bilgi katan mikrobiyologlar.

Pandeminin bir an önce bitmesi ve normal hayatlarımıza dönebilmemiz için her birimize çok büyük sorumluluklar düşüyor. Umarım bu sorumlukların bilincinde tercihler yaparak hem kendi hayatımızı hem de başkalarının hayatını tehlikeye atmadan bitiş çizgisine ulaşabiliriz.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 195 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.