Müslüman Orucu

18 Nisan 2021

 

Müslüman orucu medeni bir ibadettir. Psikolojik ve sosyolojik bir vakfe... Günlük rutini altüst ederek Müslüman bireyin ve toplumun yenilenmesini sağlar. Ramazan ibadeti adeta sistemi yeniden başlatarak fabrika ayarlarına döndürmeyi amaçlar.

Oruç maddi ve manevi arınmadır. Namaz gibi oruç da insanı kendine yaklaştırır, gönül göğünde miraca hazırlar. Ramazan ayında konfor alanını tarumar eden mümin, yaşamak için o kadar çok yemeye ve bu kadar çok uyumaya gerek olmadığını deneyimler.

Ramazan Kur’an-ı Kerim’in nazil olmaya başladığı demdir. Oruç ibadeti için de bu ay seçilmiştir. Ramazan ayında sadece oruç tutulmaz; aynı zamanda hatim yapılır. Yeme içme ve uykudan artırılan zaman, Kur’an okumaya ayrılır.

Bu ayın son 10 gecesinde herkes kendi kadrini ve kıymetini arar. Ona erişmek bin aydan hayırlıdır. Yani insanın kendi değerini idrak etmesi bir ömre değer. Kadir gecesine ermek Hızır’la yürümek, Zümrüd-ü anka misali küllerinden dirilmek, Kaf dağını aşarak Simurg’la karşılaşmak demektir.

Ramazan ayı her sene tekrarlanan manevi bir hac yolculuğudur. Bu yolculuğun son durağında 10 günlük bir inziva dönemi yer alır. İtikâf, bir mescide, o yoksa evinin bir köşesine çekilerek İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in beş yıl boyunca Hira mağarasında tecrübe ettiği halveti bir nebze tatmak anlamına gelir.

Oruç insanın içe kapanması, kendine dönmesidir. Yeme içme ve cinselliğin hiç değilse gündüz saatlerinde kısıtlanması sadece dış şartları daha uygun hale getirmek içindir. Bunlar zahidin orucunu bozar. Rindlerin orucu bozulmaz; çünkü onlar masivâdan geçmişlerdir.

Maddi oruç yeme içme ile bozulur. Oysa talibin halveti bunların yanısıra sosyal medya, televizyon ve lakırdı ile de bozulur. Sen susmadıkça onun kelamını işitemeyeceksin! Oruç bir susma temrini, sükût alıştırmasıdır. Sükût etmeyi vermişlerse, biraz daha bekle ki sana sükûneti de bahşetsinler.

Sükût eden kişi sadece dilini konuşmaktan alıkoymuştur; ama içinden homurtusu, mırıltısı, cızırtısı kaynayıp durur. Aynen oruç tutan sofu gibi… Gündüz saatlerinde nefsini yemek içmek ve cinsellikten tutar da iftar topu atılınca zıvanadan çıkar. Sen arif ol da orucun seni önce yavaşlatsın, sonra yavaşça durdursun.

Ah o avcı ne oyuncudur bir bilsen! Hem seni özgür bırakır, hem de üstüne bir ağ atıverir. Sonra senin çırpınışlarını seyreder. Oruç ve namaz ve zikir ve itikâf ve sadaka sana bahşedilen kurtuluş yollarından sadece birkaçıdır.

Bu tuzaklar boşunadır sanma. Kaf dağına uçabilmen, yolda yorulup usanmaman, geri dönmemen için bu “training”, bu “temrin” olmazsa olmaz.

Padişah senin üstüne bir ağ atıverdi. Böylece kanatların açılmaz, ayakların yürümez oldu. Ufku göremez oldun. Bir vakit çırpınırsın. Sonra namaz ve oruç ve hac sana vakfeyi öğretir. Vakfe duruştur. Bütün bu ibadetler sana kulluğu öğreten alıştırmalardan ibaret. Kulluk “klas duruş”.

Eyâ talip, sen kımıldadıkça, çırpındıkça avcının ağlarına daha çok, daha çok sarılır ve hiç kımıldayamaz hale gelirsin. Onun da istediği tam olarak budur. Sana durmayı öğretmek. Durmadan düşünemezsin. Durmak dünyanın en zor eylemidir bunu idrak edebilir misin?

Ne zaman ki durdun, duruştun, duruldun… Aslında o üstüne atılmış olan ağın yok olduğunu hayretle fark edeceksin! Durmadan bilemezsin. Oruç seni duruşa hazırlar.

Şiir:

Yâr

Gecelerde

niyâz ettiler sana ellerini açarak

ben kalbimi açtım

camilerde toplanıp cennet istediler

sana sığındılar cehennem azabından

azaptayım ben

sana kaçtım

 

Gündüz oruç dediler

tuttular nefislerini lezzetlerden

tuttular kendilerini gün batana kadar

ben sana tutulmuşum Yâr,

bıraksan aç kalır, susuz kalır ruhum

solar çiçeklerim bir an bakmasan

senden sana firar

yine sende karar

ey Yâr

 

Orucun tarihi

Hz. Peygamber’in davetinin 13 yıllık Mekke döneminde oruç ibadetine dair bir kayda rastlanmaz. Oysa aynı dönemde sabah akşam ikişer rekât olmak üzere namaz kılınmaktadır. Mekke’nin son bir buçuk yılında ise Miraç gecesinden itibaren namazın 5 vakit olarak istikrar bulduğu kabul edilmiştir.

İslam’da meşru kılınan ilk oruç, İslam davetinin tarihinde dönüm noktası olan Medine’ye hicretten hemen sonra tutulan Aşura orucudur. Bu oruç, Medine’li Yahudiler’in pratiğinden örneklenmiştir.

Muharrem ayının onuncu günü geldiğinde Medineli sahabiler Peygamber’e Yahudilerin bugün oruçlu olduklarını haber verdi. İlk dönem Müslümanlara sahabi (çoğulu sahabe) denir. Arkadaş, dost, yâran demektir. Hz. Muhammed bu orucun niçin tutulduğunu sordu. Hz. Musa’nın İsrailoğulları’nı Kızıldeniz’den geçirerek özgürlüğe kavuşturduğu günün anısına tutulduğu söylendi. Bunun üzerine Peygamber (sav) “Biz Musa’ya bugünkü Yahudilerden daha yakınız, siz de Aşura gününde oruç tutunuz; ancak onlara benzememek için bir gün öncesini veya bir gün sonrasını da buna ekleyiniz” buyurdu.

Böylece İslam’daki ilk oruç tutuldu. Bir yıl sonra ise bir aylık Ramazan orucu farz kılınacaktı. Ancak Aşura orucu Sünnilerde 3 gün; Alevi ve bir kısım Şiilerde 10, 12 veya 15 gün olmak üzere gelenekselleşti.

Hicretin ikinci yılında ise artık tutabilecek herkese farz bir ibadet olarak Ramazan orucu meşru kılındı. Bu ayda oruç tutulacağı şu ayetlerle bildirildi:

Ey iman edenler!

oruç yazıldı size

yazıldığı üzere sizden öncekilere

korunup sakınasınız diye!

sayılı günlerde

Kim de hasta veya seyahatte ise

başka günlerden sayısınca (tutar yerine)

ancak kendilerini zorlayarak güç yetirebilenlere

bir yoksul doyumluğu gerekir: fidye

Kim gönlünden koparak hayır işlerse bu onun için daha iyi elbette…

En iyisi orucu tutuvermeniz

ah bir bilseniz!

O şehr-i Ramazan

indirildi onda Kur’an

insanlara hidâyet rehberi

apaçık deliller doğru yoldan

ve hakkı batıldan ayıran: Furkân.

Sizden kim bu aya (erişip) şahit olursa, tutsun onu

kim de hasta veya yolcuysa

başka günlerden sayısınca..

Allah sizin için kolaylığı diler;

size zorluk (çıkarmak) istemez

Böylece sayıyı tamamlayasınız,

Allah’ı yüceltesiniz, size öğrettiği şekilde.

Şükredesiniz bir de…

Beni senden sorduğunda kullarım

ben çok yakınım

ne zaman çağırsa beni

koşarım çağrısına her çağıranın

öyleyse cevap versinler çağrıma benim

bana inansınlar

böylece rüşde ersinler

Oruç gecesi kadınlarınıza kur yapmak  size helal kılındı

onlar giysileriniz sizin

siz de onların giysilerisiniz

Allah kendinizi aldattığınızı bildi de tövbenizi kabul buyurdu

bağışladı sizi

artık onlarla ilişkide bulunun da

Allah’ın sizin için yazdığını talep edin!

Yiyip için

ak ip kara ipten sizce seçilinceye değin şafaktan

sonra orucu geceye tamam eyleyin

Siz mescitlerde itikafa çekilmişken onlarla ilişkide bulunmayın

İşte bunlar Allah’ın sınırları

oralara yaklaşmayın

Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar

Ola ki sakınırlar!

(Bakara Suresi, 2/183-187)

 

Peygamber’in orucu

Hz. Peygamber hayatı boyunca dokuz Ramazan orucu tuttu. Medine döneminin ilk yılındaki Aşûrâ orucundan sonra, ikinci yıl Ramazan ayında oruç farz kılındı. Ancak başlangıçta dileyen oruç tuttu, dileyen oruç yerine bir yoksul doyumluğu fidye ödedi. Zamanla Ramazan-ı şerifte oruç tutmak standart hale gelirken; fidye sadece oruç tutmakta zorlananlarla sınırlı bir alternatif olarak kaldı.

Peygamber’in oruçları Ramazan ayıyla sınırlı değildi.  Onun oruçla ilişkisini eşi Hz. Aişe şöyle özetler:

“Bazen oruç tutardı, tutardı öyle ki hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de mütemadiyen iftar ederdi, öyle ki hiç oruç tutmayacak sanırdık. Ancak içinde oruç tutmadığı bir ay olmazdı. Şaban ayında daha çok oruç tutardı. Ramazan dışında hiçbir ayın tamamını da oruçlu geçirmezdi.”

Ayrıca Hz. Peygamber (sav) Allah’a en sevimli orucun Davud peygamberin orucu olduğunu belirtmiştir. Hz. Davud bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi.

İslam Peygamberi yolculukta oruç tutmayı hoş karşılamamış “seferde oruç tutmak iyilikten değildir” buyurmuştur.

Onun Pazartesi ve Perşembe günleri, dolunayın gözüktüğü 3 gün genellikle oruçlu bulunduğu ilk Müslümanlar tarafından sonraki nesillere aktarılmıştır. Hz. Peygamber genellikle sabah namazından sonra evine geldiğinde, evde yiyecek bir şey yoksa oruca niyet ederdi.

Peygamber, oruçluyken unutarak bir şeyler yiyip içenlere “Allah’ın ikramda bulunduğunu” söyleyerek oruçlarının bozulmadığını haber vermiştir. Hatta birinin unutarak oruçlu iken yediğini-içtiğini gören kimse, sessiz kalmalı, bu ikrama mani olmamalıdır.

Oruç tutmayan kimse de mümkün mertebe oruçluların bulunduğu yerde yemez, içmez. Yine, orucu bir şekilde bozulan kimse, günün geri kalanında, iftar vaktine kadar oruçlu gibi davranır.

Kadınlar adet döngüsü sırasında oruç tutmazlar. Buna mukabil, Ramazan-ı şerifi takip eden Şevval ayında 6 gün oruç tutmak Peygamber öğüdüdür. Böylece ailede kadın – erkek herkes Şevval orucu tuttuğunda kadınlar da Ramazan ayında eksik kalan günlerini daha kolay tamamlamış olurlar.

Ramazan neş’esi

Ramazan ayı manevi bir şölen. Bir gök sofrası… İnsanın adeta bir “detoks” kampına girmiş gibi vücudunu hafiflettiği, ruhunu bilediği mevsim.

Bindiğimiz aracın bile yıllık muayeneye ihtiyacı var. Hz. Peygamber “Nefsin senin bineğindir, ona yumuşak davran!” buyurmuştur. Mümin oruçla bedenini hafifletir, ruhunu sağaltır.

Ramazan gecesi teravihle başlar. Henüz oruç tutulmamıştır. O gece sahura kalkılacak. Teravih, fasılalı kılınan namaz demektir. İkişerden dört rekât niyaz edildikten sonra ara verilir: tervîha…

Bu teneffüste tesbihât, tehlilât… Sekiz, on iki, yirmiye kadar kılınabilir. Cemaatle veya tek başına… Teravih Ramazan gecesinin nasıl diriltileceğini gösteren Peygamber sünnetidir.

Bir iki saatlik uykudan sonra sahur yapılır. Sahur İslam orucuna mahsus. Önceki şeriatlerde bir kez uyuduktan sonra gece yemek yoktur. Geceleri cinselliğin serbest bırakılması da öyle. Her ikisi de Hz. Peygamber devrinde yaşanan birer olay üzerine meşru kılınmış kolaylıklardır.

Peygamber (sav) sahurun geciktirilmesini, iftarda ise acele edilmesini teşvik eder. İftarlar lokmanın paylaşıldığı bereketli sofralar.

Son on güne girildiğinde artık beden ve ruh yeterince sükûna erdiği için daha derinlere inmek mümkün hale gelmiştir. Değil mi ki bu ayın “başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise kurtuluştur.”

İtikâf ibadet için beş vakit namazın cemaatle kılındığı bir mescide çekilmek... Namaz ve zorunlu ihtiyaçlar dışında bir köşede halvet... Ramazan-ı Şerif’in ilk yirmi günü yavaşlayan insan şimdi bir durur.

Kadir gecesinde hatimler indirilir, mübarek aya veda serenatları okunur. Memleketimin en sevdiğim teravihleri Kadir gecesinden itibaren son üç gününkilerdir.

Teravih namazının aralarında cami cemaatinin hep birlikte okuduğu, her tervîhada ayrı ayrı makamdan ve ayrı ayrı sözlerin yer aldığı salavât-ı şerifeler zaten gönül yakıcıdır… Lakin bu mübarek ayın yirmi yedinci gecesi imam, müezzin bir yana, cemaat de icraya müdahil olur. Bazen caminin iki veya üç tarafından aynı anda okumaya başlayanlara rastlanır. Sonra biri devam eder, diğerleri ikinci bir fırsatı beklemek üzere susar.

Cemaatten biri, mesela bir köşker şu kubleyi okur:

“Gökyüzünde saf saf durur melekler

Safasından döner çark-ı felekler

Bu gice kabul olur bütün dilekler

Teâlâ şânuhû Allahu ekber…”

 

Tam bu noktada cemaatin tamamı segâh tekbire iştirak eder. “… ve lillahi’l-hamd” denildikten hemen sonra bu kez mescidin bir başka tarafından bir bakırcının sesi yükselir:

“Gelin bu kulluğa bel bağlayalım

Aşk ile göz yaş ile çağlayalım

Mübarek getti deyü ağlayalım

Desin mümin olan Allahu ekber…”

 

Yahya Kemal’in tabiriyle “Müslümanlığın çocukluk rüyası” benim için budur. Her sene ne yapıp eder Kadir gecesinde Kahramanmaraş’a gitmenin bir fırsatını bulur; bu rüyayı yâd ederim.

Benim için Ramazan neş’esi böyle bir deneyimdir. Dışındaki yeşil kabuk folklor, cevizin sert kabuğu oruç… Aşk olsun hakikat ve marifet kozunu kırabilen melâmet şâhına…

Atik Valide’den inen sokakta böyle bir “nurlu neş’eye” Yahya Kemal de şahit olmuştur:

“Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür."

 

Sen de “oruçsuz ve neş’esiz” kaldıysan, bu sene treni kaçırdıysan, endişe etme seneye yine gelir.

Ramazan neş’esinin olmazsa olmazı fıtır sadakası ve zekât. Fitre de denilen bu bayramlık sadaka mümkünse bayram namazından hemen önce verilmelidir. Evden çıkıp namaza giderken, camiden veya musalladan önce bir fakir haneye uğrayıp sadaka bırakmak, mümini artık bayram yapmaya daha hazır hale getirecektir.

Bayram sabahı bu sadakayı verebilmek her zaman kolay olmaz diye fitrenin bayrama bir iki gün kala verilmesi adet olmuştur. Zekât ise esasen yılın herhangi bir zamanında verilebilir. Bununla birlikte zekâtını Ramazan’da hesap edip ödemek de gelenekselleşmiştir.

Müslüman orucu: vererek, azalarak, sadeleşerek arınmak... Ramazan-ı şerif yavaşlayıp hafifleyerek, ruha kanat çırpacak bir alan açma mevsimi.

Beyt:

Vakfesidir bu ömrün şehr-i Ramazan

Destim tehî, bülbül hâmûş, mevsim hazân

 

 

fatihokumus@yahoo.com

Fethi GÜNGÖR

Muhterem müellifi, Siret-i Nebi'den Fıkha, ibadetten edebiyata, psikolojiden sosyolojiye, maddi olandan manevi olana... büyük bir ustalıkla geçişler yapan, tüm bunlar arasında estetik bağlar dokuyan muazzam makalesi için yürekten tebrik ediyorum.
Bu vesileyle tüm okurlara Yüce Allah'tan feyiz ve bereket dolu ramazan günleri dilerim.

Ct, 04/02/2022 - 16:11 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 1,083 kez görüntülendi. 6 yorum yapıldı.