Barış Pınarı Harekâtı

21 Ekim 2019

PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın örgütü yıllardır yönettiği Şam'dan dönemin Türk yetkililerinin başarılı diplomasisi sonucu kovulduğu bir tarihte, TSK'nın örgütün Suriye'deki son kalesine bir askeri harekat düzenlemesi, oldukça manidar. Türk devletinin askeri ve diploması gücünü de bir kez daha dünyaya göstermesinin gururunu yaşamaktayız.

PKK terör örgütü 9 yıldır Suriye'deki defacto durumdan yararlanarak Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi kendine Suriye'de de bir idari yapı kurma umudu ile yola çıkmış, sahadaki boşluk ve bölgesel güçlerin yanlış tercih ve kararları nedeni ile kendini devletleşme sürecinde bulmuştur.

PKK, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin Esat ile savaşını bir fırsata çevirerek kendine önemli bir alan açmıştır. Esat ile yıllardır iyi ilişkiler içinde olan örgüt, Esat'ın muhalefet ile kavgasında yardımcı olma sözü ile Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Afrin, Kobani ve Cezire bölgelerinde idari ve askeri yapı kurmuş ve zenginliklerini eline geçirmiştir. Esas fırsatı ise IŞİD terör örgütünün bölgede güçlenmesi ile altın tepside önünde bulmuştur.

IŞİD gibi azılı bir karanlık örgüt ile mücadelede kendini iyi pazarlayan ve kullandıran örgüt, ABD'nin de yardımı ile bir projeye dönüşmüş, adına tüm dünyaya sevimli gelen demokratik ifadesini de ekleyerek çoğulcu, feminist ve özgürlükçü süsleri ile dünyayı kandırmayı başararak destek bulmuştur. Zira dünya bu projeye istekli ve çoktan hazır idi.

Bu gelişmeler bizlerin gözden ilk günden beri kaçmamaktaydı ve her fırsatta bunu dile getirmenin çabası içinde idik ama nafile bir şekilde hep geri çevrildik. Bugün itibari ile devletin bu tehlikenin farkına varması ve telafi sürecine girmesi, her ne kadar maliyeti yüksek olsa da sevindirici bir gelişmedir.

Barış Pınarı Harekatı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı'nın bir devamı niteliğinde olduğu gibi PKK ile mücadelede son harekat olmayacaktır. Çünkü terör örgütü bu kısa süre içerisinde kendine o kadar alan açtı ve güçlendi ki yılları alacak bir mücadeleyi gerektirecek noktaya gelinmiştir.

Barış Pınarı Harekatı, Türk yetkililerin açıklamalarından da anlaşılacağı üzere Türkiye Suriye sınırı boyunca güvenlik kaygılarından dolayı bir güvenli bölge oluşturma fikri ile başlamış ancak ABD'nin vurdum duymaz tavrından dolayı tek taraflı ve kısmi bir operasyona dönüşmüştür. Bu operasyonun kısa vadedeki hedefi, Arap ve Türkmenlerin yoğunluklu yaşadığı bir bölgede 120x30 kilometre karelik bir alanda güvenli bir bölge inşa etmeye dönüşmüştür.

Uzun vadede stratejik hedeflerine baktığımızda, PKK terör örgütünün Suriye'nin kuzeyinde bir terör koridoru kurması engellendikten sonra ülkenin kuzey doğusunda devletleşmesi sürecinin ve uluslararası camiada meşruiyet kazanmasının önüne geçilmiş olacaktır. Bu ayrıca 4 milyonu aşan Suriyelilerin geri dönüşünü de hızlandıracak bir gelişme niteliğini taşımaktadır.

Harekat, Afrin kantonundan sonra Kobani ve Cezire kantonlarını da birbirinden ayırması ve militan devşirilen alanların yok edilmesi neticesinde örgüt bünyesinde büyük bir çözülmeye neden olacaktır. Örgüt, bu harekatla yaşam alanlarını kaybettiği gibi yıllardır sömürdüğü petrol ve tarım gelirlerinden de olacaktır.

Barış Pınarı Harekatı'nın en büyük çıkmazlarından birisi ise Türkiye'nin bu harekatı yalnız başına düzenliyor olmasıdır. Operasyon, örgütün yıllardır IŞİD ile mücadele bahanesi ile allanıp pullandığı ve kendine uluslararası bir zemin bulduğu bir dönemde yapılıyor olması nedeniyle içinde birçok risk barındırmaktadır.

Bölge geniş ve düz bir ova. Örgüt 80 bin tır konvansiyonel ve sofistike silahla donatılmış olsa da Türk Ordusu'nun bu örgütle mücadelede psikolojik üstünlüğü ile manevî ve teknik donanımı sayesinde üstün geleceğinden kuşku yoktur. Ancak diplomatik ve uluslararası kamuoyu oluşturma ve algı yaratmada da bunu başarıp başarmayacağımız tartışmaya açık bir konudur.

Örgüt, dünyaya varlığını IŞİD ile mücadele kapsamında kabul ettirirken, solcu grupların da hoşgörüsünü kazanmış bir vaziyette. Diplomatik alanda çalkantılı bir dönem geçirirken kamu diplomasisi ve medyaya önemli görevler düşmektedir.

Kamu diplomasisi ve dış misyonlarımız askerimizin vermiş olduğu haklı mücadeleyi, uluslararası platformlarda anlatmalı ve destek aramalıdır. Bugün mücadele günüdür, rehavete kapılma günü değildir. Dünyada kamuoyu oluşturma ve dezenformasyonu bertaraf etmek ve medya savaşanlarını iyi yönetmek adına ülke ve milletçe seferber olmamız gerekmektedir.

Yabancı dil bilenler, grafik tasarım yapanlar ve sanatçı, bilim adamı ve sporcularımızla özellikle yabancı dilde sosyal medyada yayınlar yapmak suretiyle kamuoyu oluşturmamız ve aleyhimize yürütülen dezenformasyonu bertaraf etmemiz, sahada Mehmetçiğimizin mücadelesi kadar önemlidir. Ancak bu bağlamda şu itirafı da etmeden geçmeyeceğim, masada ve medyada savaşı, örgüt kadar yapamıyoruz.

TSK'nın terör unsurlarını hızlı bir şekilde Tel Abyad ve Re'sul Ayın merkez ve çevrelerinden temizlemesi başta Batı ve Arap ligi olmak üzere tüm örgüt sevicilerin harekete geçmesine neden olmuş ve bunlar Türkiye'ye baskı oluşturmak için her türlü kanalı denemişlerdir. Baskılardan birisi de sahada asker bulunduran ve Türkiye'yi ikna edecek ABD başkanı Trump'a olmuştur.

Trump klasik uluslararası ilişkiler teamüllerin dışına çıkarak Barış Pınarı Harekâtını, sosyal medya hesapları üzerinden değerlendirerek ciddi mi yoksa ciddi değil mi tartışmaları sürerken 13 Kasım 2019 tarihinde Washington'da gerçekleşecek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesini beklemeden yardımcısı Pence ile en iyi ekibini Türkiye'ye gönderdi.

Terör örgütü ise ABD’nin kendisini terk etmesi sonucu, sonunun yaklaştığını hissedince son bir çare olarak kendini Rusya garantörlüğünde zelil bir şekilde Esat'ın merhametine bıraktı. Esat, örgütü ilk bakışta Türkiye'den koruyacak gibi görünse de örgütün kaderini eline almış bir noktaya geldi. Sürecin bu aşamaya gelmesini tek bir nedeni Türkiye'nin sahada başarılı askeri harekatlarıdır.

Görüşmeye döner isek bu görüşmenin çok kritik olduğu ekip, öncesinde sızdırılan mektup ve tweet paylaşımlarından anlaşılmakta idi. Bizimkiler ise aslında en iyi cevabı, sahada vermekteydiler. Sonuç itibari ile uzun süren bir görüşmesi neticesinde Barış Pınarı Harekâtı kapsamı içerisinde amaç gerçekleşmiş oldu ve terör ile mücadelede bir eşik daha geçilmiş oldu. Yani kârdan zarar ettik.

ABD ile belli bir zeminde bir araya geldikten sonra diğer bir mücadele sahası Rusya bloku ile olacaktır. Putin ile Erdoğan arasında 22 Ekim 2019 tarihinde yapılacak görüşmede Esat'ın örgüt ile anlaşmasının ayrıntıları görüşülecek ve önemli bazı konular karara bağlanacaktır. Nihayetinde Esat ile yeni bir dönemin arifesinde olduğumuzu söyleyebiliriz.

Unutmamalıyız ki biz savaşı seven, savaşla var olan ve savaşı sanata dönüştüren bir milletiz ancak masada kaybettiğimiz birçok savaşın da olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz ve hafızalarımızdan silmemeliyiz. Muharebe meydanında kazandığımız savaşı, dünya kamuoyunda ve uluslararası diplomaside de bir zafere dönüştürmemiz gerekmektedir. Bunu başardığımız zaman, savaşı kesin bir şekilde kazanmış olacağız.
 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 486 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.