Değerli Hiçlik: İnsan

30 Nisan 2021

 

 

“İnsan niçin değerlidir?” sorusu önce “İnsan değerli midir?” sorusunu cevaplamayı zorunlu kılar. Evet insan değerlidir ve bu değerli oluş niçin sorusunun cevabında mündemiçtir-içkindir.

Malum olduğu üzere fiziksel farklılıklarını görmezden gelirsek akıl ve ruh dışında insan da diğer canlılar gibi bir varlık. Bu noktada insanı değerli kılan şey ne?

Varlığın varoluş şekline vereceğimiz cevap bu değerli oluş konusu için kritik bir öneme sahip. Varlık bir yaratıcının eseri mi yoksa tesadüfen mi ortaya çıktı?

-Son zamanlarda bazı yaratılışçıların da evrimci varoluş formunu kabul ettiğini görüyoruz. Ancak onlar da varlığın evrilerek “yaratıldığını” düşündükleri için bir yaratıcının var olduğunu kabul ediyorlar.-

İnsanı değerli kılan şey bir yaratıcının varlığı yaratması ile mümkündür. Tesadüfen oluşmuş varlıkta bir tasarım, emek ve erek olmadığı için ona değer yüklemek sonradan olan, tözde cevherde değil arızi (*) bir değerdir. Cevherdeki değere nispetle özneler arası gerçekliğin var ettiği değer ikinci derecede önemlidir.

İnsan özünde, varoluşunda, mebdede (**), var olmadan önce bir değer taşır.

Şöyle ki?

Sınırlarını henüz bilemediğimiz kâinata nispetle insanın varlığı hiçlik mertebesindedir. Uzamsal olarak hiçlik. İnsanın varoluşu, zamanla ilişkilendirildiğinde de ölçülebilen zamanda ortalama insan ömrü ile güneş sisteminin yaşı ve dünyada canlılığın başladığı andan son ana kadar geçecek olan süre dikkate alındığında da pek kısadır. Bu zamanı, mekân niteliği henüz tespit edilememiş ve şimdilik sınırsız kavramı ile ifade edilen kâinatın varoluşunu içine alan zamanla kıyasladığımızda yok hükmünde olacağını iddia edebiliriz. Malum olduğu üzere ölçebildiğimiz zaman güneş sistemine bağlı olmakla birlikte güneş sistemini içine alan ve henüz sınırlarını bilmediğimiz ve her şeyi kuşatan zaman - buna mutlak zaman da diyebiliriz - insan ömrüne nispet edilemeyecek denli uzundur. Yani zaman noktasında insan hiçlik noktasındadır. Mekâna geldiğimizde de insan hem dünya hem güneş sistemi hem de kâinata nispetle boyut-mekân bağlamında hiçlik noktasındadır.

Uzamsal olarak insanın varlığı kâinata nispetle kısa bir anda var olmuş ve pek küçük bir detay gibidir. Ve olup olmamasının bir değeri yoktur. Tasavvufi olarak vücud-u mümkündür. Olsa da olur olmasa da olur. Bu noktada, başta ifade ettiğimiz insan tözünde-cevherinde değer taşır ifadesi ile çelişiyormuş gibi görünürüz. Ancak tözdeki değer aslında tam da bu noktada ortaya çıkar. Yok-hiç hükmündeki varlığın eşref-i mahluk mertebesinde oluşu. Varlıkların en şereflisi dolayısıyla en değerlisi.

Uzamsal olarak “hiç” nispetinde olan insan, mutlak zaman, mutlak mekân ve mutlak varlığa şahit olucudur. Bu sebeple de en değerlidir.

En değerli hiç.

Bunu açacak olursak başa dönmek icap eder. Varlık başlangıç noktasında bir tesadüfle var olduysa bir değerden söz etmek ancak arızi olarak mümkündür. Cevherde-tözde olmayan arızi değer varlığın özünde var olan değerle nispet edilemez. Varlığı değerli ya da değersiz kılan cevheridir ve bu değer de cevheri var eden yaratıcıya nispetledir.

Yaratıcının varlığı var etme muradı, iradesi ve yaratması varlığı var olmadan önce değerli kılar. Burada yaratıcının yarattıklarından daha değerli oluşu ve yarattıklarının da ona nispetle değerli oluşu söz konusudur.

Yaratıcının, yaratışı ise nedensiz değildir. Zaten varlığı değerli kılan da bu neden olmalıdır. Şöyle bir benzetmeden hareket edersek:

Bilinen tüm ressamlardan daha kabiliyetli bir ressamın mevcut tüm tablolardan daha güzel tablolar yapmış olması ve bunu kimsenin bilmemesi.

Bu noktada bu ressam hakikatte var olsa da gerçeklik olarak yok hükmündedir. Ve tabloları da henüz bir değer ifade etmezler.

Bu tabloların çok güzel oluşu ancak bir başkası tarafından bilinmesi ve diğerleri ile kıyaslanması ile mümkündür. “Bu ressam en sanatkâr ressamdır ve bu ressamın resimleri en güzel resimlerdir” ifadesi bir kişi tarafından söylenmedikçe ressamın da resimlerin de değeri tamam olmaz.

Bu benzetmeden hareketle uzamsal olarak bir hiç mesabesinde olan insanın yaratıcıya ve varlığa “şahit” olmakla değerli olduğunu söylemek mümkündür.

Bu noktada Kuran-ı Kerimde “iman ediniz.” emrine yapılan vurgu, emir ve yasaklardan daha çok, tekrar tekrar “yaratıcının var oluşu, benzersiz oluşu, her şeyden daha kudretli oluşuna yapılan ve ona iman edilmesi gerektiğine yapılan vurgu” da insanın yaratılışındaki temel esprinin “yaratıcının kendisine ve yarattıklarına şahit olmak üzere” insanı yaratmış olduğunu söylememizi mümkün kılar. Meşhur bir hadisi kutsi de bu yaklaşımı destekler. Hadisi kutsinin mevzu olup olmayışı ile ehli alakadar olur. Ancak hadisin anlam dünyasına baktığımızda ontolojik olarak insanı en güzel izah eden bir yaklaşım söz konusudur.

“Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinat) yarattım” ifadesi her ne kadar sahihliği bir tartışma konusu olsa da “İns ve cinni bana ibadet etsin diye yarattım” (ez-Zâriyât 51/56) ayeti ile çelişmez. Çünkü Allah’ın varlığını bilmeden ibadet etmek mümkün değildir. Yani ibadetten önce zorunlu olan imandır. İman da yaratıcının varlığını bilip tasdik etme halidir. Yani İnsan, Allah’ı bilsin diye yaratılmıştır. Onun için insanın değeri yaratılış amacındadır.

Bu noktada uzamsal olarak hiç hükmündeki insan, yaratılış amacı-töz-cevher olarak değerlidir. Çünkü insan şahit olucudur. O şahit olduğunda varlığın varoluşu tamam olur. İnsan yani şahit yoksa varlığın harikuladeliği, varoluşu noksan olur. Yaratıcının varoluşuna şahit olmak da yaratıcının kudretindendir ve insanı mebdede değerli kılar.

*

“İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." (Mâide Suresi – 32)

Yine bu ayette de yaklaşımımızı destekleyen bir anlam vardır. İnsan da diğer canlılara benzeyen bir organizmadır. Herhangi bir hayvanın ölümü ile bir insanın ölümü biyolojik olarak farklı değildir. Bir hayvanı herhangi bir nedenle öldürmekle ilgili “cinayet-katil” gibi kavramlar kullanılmaz. Ne kutsal metinlerde ne de modern metinlerinde bir hayvanın öldürülüşü suç değildir. Bazı dinler bazı hayvanları kutsal sayar, ya da bir insanın mülkü olan hayvanın başkası tarafından öldürülmesi kişi mülkiyetiyle ilgili olduğu için suç sayılır ya da gelişmiş toplumlarda bir hayvanın keyfi (ticari ya da beslenme amaçlı olmadan) öldürülmesine dair bazı müeyyideler olsa da biyolojik olarak benzer olan insanın ve hayvanın öldürülmesi hangi noktada ayrılır? İnsanın herhangi bir varlık olmaması noktasında ayrılır. Mebdede değerli oluşu yaratılışındaki amaçla ilgilidir. Bir insanı öldürürseniz içinde tanrısal bir töz-ilahi bir cevher taşıyan, yaratıcının sıfatlarına şahit olucu bir varlık öldürülür. Yaratıcının aynası kırılmış olur. Bu bağlamda insanı aynaya benzetmek mümkündür. İbn-i Arabi gibi mutasavvıfların kullandığı ve ciddi tartışmalara da neden olan ayna metaforu bu bağlamda önemli bir metafordur. (***)

İnsan kendi dışındaki varlıkların varlığına şahit olduğunda mükevvenat (****) tamamlanmış olur. Ve varlığı tamamlayan insan ölünce “kâinat” da ölmüş olur. Kainatın sonsuza dek yok olmaması için de ölümden sonra tekrar dirilerek varlığın yaşadığına şahit olmak iktiza eder. Ve insan “mutlak varlığın” ebedi bir varlık olarak var olduğuna şahit olur. Ve yaratılışındaki amaca uygun biçimde şahit olmaya devam eder.

Varlığın varoluşuna tanık olmak neden önemlidir?

Şöyle düşünelim. En bilgili insanın bildiği şeyler dışında da birçok varlık var. Ancak insan aklı ve imkanları bunları bilmeye şimdilik uygun değil. Akıl ve bilimin gelişmeye devam etmesiyle belki ileriki zamanlarda daha yeni varlıklar tanıyacağız. O zamana kadar aslında var olan o varlıklar bizim için şu anda yok hükmündedir. Mutlak yokluk ile biz bilmediğimiz için yok olan varlıklar aynı değeri ifade eder. Yani bazı varlıklar sırf insanlık tarafından bilinmediği için yok hükmündedir ve onların varlığından söz edemeyiz. O halde insanın bir varlığın varlığına şahit olması son derece önemlidir, varlığın var oluşunu tamamlar. Salt bu açıdan insan, varlığın varoluşunu tamamlayan önemli bir varlıktır. İnsanın ölmesi bu açıdan herhangi bir canlının ölmesi ile kıyaslanamaz. Onun için biz ona ruhumuzdan üfledik ve biz insan şah damarından daha yakınız ayetleri manidardır.(*****)

Tesadüfle varlığı izah eden anlayış arızi biçimde, özneler arası gerçeklikle insana ya da varlığa bir değer atfetse de bu değer mebdede değerli olan insanın değerini ifade etmeye yetmez. Ancak var olmadan önce var ediliş amacından tanrısal-ilahi bir kıymet taşıyan insan değerlidir.

Bu bağlamda “değer” mutlak ve sınırsız mıdır? İnsan, yaratılış amacından sapmadıkça değerli olmayı sürdürür. Çünkü onu değerli kılan yaratılışındaki espridir. O espriden ayrıldığında değer de yok olur. Yani varlığa tek tek ve tümüyle şahit olmak, varlıkta yaratıcının sıfatlarına şahit olmak, bunu sürdürmek başlangıç noktasındaki değeri sürdürür. Böylelikle ayıp-suç-inkar-isyan kavramları ile anılan insanın aslında değerli olduğu gibi kendi içinde çelişen bir durum da söz konusu değildir. Yani yaratılış amacından uzaklaşmış insan değerini de kaybetmiş olur. Yaratıcının sadece insanı akıl ve ruh ile teçhiz etmesindeki espri de insanın mebdede var olan değeri ya tercih etsin ya da reddetsin diyedir. Bu da kendi içinde ilahi bir hikmeti barındırır.

(*) (a:rızi:), Arapça ʿāriżī : 1. Sonradan olan, dıştan gelen. 2. Geçici, eğreti https://sozluk.gov.tr/

(**) Mebde: (ﻣﺒﺪﺃ) i. (Ar. bed’ “başlamak”tan mebde’): 1. Başlangıç 2. İlke, unsur, umde, prensip 3. Kök, asıl, kaynak. 4. Başlama, zuhûra gelme sebebi 5. tasavvuf. Yaratılıştan önce Allah’tan başka hiçbir varlığın mevcut olmadığı âlem http://lugatim.com/s/mebde

(***)  İslam Ansiklopedisi - NERMİN SİNEMOĞLU’nun ayna maddesine bakınız.

(****) Mükevvenat: Yaratılmış şeylerin tamâmı, varlıklar, mahlûkat, mevcudat http://lugatim.com/s/m%C3%BCkevvenat

(*****) “Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (Secde Suresi -9). “İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz; sağında solunda oturmuş iki alıcı (yaptığını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf Suresi – 16)

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 1,063 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.