İsrail, Müslümanlar ve Bitmeyen Uyuma Numarası

09 Mayıs 2021

 

 

İsrail hepimizi ağır bir imtihandan geçiriyor. İsrail hepimizin yüzüne ayna tutuyor. İsrail bugün varlığıyla herkesin söylemlerinin ve eylemlerinin test edildiği hayati bir sınavı imgeliyor. İsrail, yalın bir gerçeğin güzelim teoriyi berbat etmesi gibi, insanlık adına, yüce ilkeler adına, insani değerler adına ileri sürülmüş her ne varsa altını oymakta, moloz yığınına çevirip bir kenara atmaktadır. İsrail bugün, yaşamı anlamlandıran her ne varsa onu yutan kara bir deliği andırmaktadır. İsrail, insanlıktan çıkmış vaziyette. İsrail, gücüyle, imkânlarıyla ve karanlık ilişki ağıyla insanlığı da insanlıktan çıkarmaktadır. İsrail’in insanlığı insanlıktan çıkarttığına Filistin daha ne kadar dayanabilir bilemiyorum.

Filistin’de insanlar yaşamlarıyla, yaşam koşullarıyla ve ölümleriyle insanlığın ve insandışılığın en ince haritasını çıkartıyorlar. Bu haritanın her hattı, her detayı masum çocukların, kadınların ve erkeklerin canlarıyla, kanlarıyla çizilmekte. Görülmesi gerekenin görülmesi ve yapılması gerekenin yapılması için haritanın daha ne kadar detaylandırılması gerekecek? Daha kaç tane bebeğin ölümü istenmektedir? Kaç tane çocuğun canı istenmektedir? Kaç tane erkek ve kadının yaşamı istenecek? İsrail Başbakanı Netanyahu bir keresinde “İsrail kendini korumak için ne gerekiyorsa yapacaktır. Bu sadece bizim hakkımız değil, aynı zamanda görevimizdir" demişti. Hala da söylemeye devam ediyor İsrailli yetkililer. Peki, İsrail kendini ne zaman korunaklı hissedecek, kendini ne zaman güvende hissedecek? Bu kanla beslenen ölüm makinası ne zaman doyacak, bu gözyaşı vadisinin geçilmesi ne kadar sürecek?

Bu, İsrail devletinin uğradığı lanet olsa gerek. Hiçbir zaman kendisini korunaklı hissedemeyecek. Hiçbir zaman kendini güvende hissedemeyecek. Paranoyak bir ruh halinde, güvenlik için masum insanları öldürecek ama kendisini daha çok korunaksız ve güvenliksiz hissedecek. Sisypos’un uğradığı cezaya benziyor İsrail’in laneti. Kocaman bir taşı zirveye taşımakla cezalandırılan Sisypos, taşı zirveye çıkarttığında taş sürekli aşağı yuvarlanmaktadır. Bu bıktırıcı döngü içerisinde debelenen Sisypos gibi İsrail de, daha çok güvenlik için harekât başlatmakta ancak hep daha çok korunaksız hissetmekte.

İşin İsrail’le ilgili kısmında yeni birşey yok. İsrail ne düşündüğünü saklıyor ne de yaptıklarının arkasında durmamazlık ediyor. O bildiğini okumakta sınır tanımadığı gibi kendisine çizilecek fiili veya ilkesel sınırlamayı da kabul etmiyor. Bu tarz ilişkilere, yükümlülüklere girmeyeceğini de yukarıda değinildiği gibi zaten açık açık söylüyor. İsrail’in dünyamızın, küresel düzenin istisnası olması da buradan geliyor.

Gelelim işin İslam dünyası, Müslümanlar ile ilgili kısmına. Keşke işin bu kısmı İsrail tarafı kadar net olsaydı! Burada da esas itibariyle pek yeni bir şey yok. Tevarüs eden yanılsamalı bir varoluş tarzı üzerinden yol alınmaya devam ediliyor. Bu tarzın yapıbozuma uğratılması gerekiyor. Meselelere bütüncül bakmayan, projeksiyonu ısrarlı ötekinin yanlışına çeviren bu varoluş tarzı, kendisine, kendi gerçekliğine karartma uygulamayı stratejik bir konumlanış olarak sunuyor. Ötekinin kötülüğünü, yanlışlığını, insandışılığını anlatıyor. Zalimin zulmünü dile getirmeyi rafine bir stratejik hamle olarak görüyor.

Oysa meseleyi bütüncül görmek; İsrail’in yaptıkları veya Filistinlilerin yaşadıkları ile yapıp ettiklerimiz arasındaki bağı/bağlantıyı görmeyi gerektiriyor. Örneğin Filistin’de yaşananlar ile İkizdere’deki dere, orman arasında bir bağlantı var. Meselenin istihdam politikamızla ilgisi var. Akademimizin niteliği, medyamızın haliyle ilintisi var. Adalet ve özgürlük konusundaki duyarlılığımızla ve şüphesiz pratiğimizle ilintisi var. Bu açıdan meseleyi bütüncül görmek ve mesele içindeki sorumluluğumuzla yüzleşmek işin başını, başlangıcını oluşturuyor. Hatta en önemli faslını oluşturuyor. İsrail’in sıcak saldırılarının ardından bütün İslam dünyasında görmeye alıştığımız duygusal kabarma, saman alevi gibi parlayıp sönen kitlesel dalgalanma süresi ve içeriği ile sorumluluk savmaktan öte  bir anlam taşımamaktadır. Zira kabarma ve dalgalanma meseleye ne bütüncül yaklaşıyor ne de yaşanan olaylarda kendi sorumluluğuyla yüzleşmek için bir adım atıyor.

İşin şüphesiz büyük resim kısmı var. Ayrıntılı hesaplar, derin bağlantılar boyutu var vs. Bir de bu ayrıntılı hesapların, derin bağlantıların kaderini tayin eden gündelik hayatın akışı, organizasyonu var. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” diye söylenmiyor boşuna. Canların ortaya konulduğu fiili bir savaşın ardından Hz. Peygamberin “küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” uyarısı burada anlamını buluyor. Bu uyarı ne küçük cihadın anlamsız, önemsiz ne de büyük resme dikkatin gereksiz olduğunu dile getiriyor. Bütünselliğe, bağa, bağlantıya ve bunun önemine vurgu var. İşin ipi ucu burada kaçınca iş yukarıda belirttiğim gibi sorumluluk kaçkınlığına, kendi gerçekliğine karartma uygulamaya, ötekine yönelik aşırı vurgu ile kendini, kendini görünmez kılmaya dönüyor. Kendimi değiştirmeden, yapıp ettiklerimi değiştirmeden başkalarının arzu ettiğim yönde değişmesini arzu etmenin fantezi dünyasında yaşamayı seçmek ve başına gelecek her türlü musibeti hak ve o musibetlere davetiye çıkarmak olduğu ortadadır. Afrika atasözü çok çarpıcı: Uyuma numarası yapanları hiçbir güç uyandıramaz.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 374 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.