Korkusunu Aşarken Aklını Kaybeden İnsan

02 Ekim 2020

 

Heideger insan varlığı için “Dasein ist geworfener Entwurf” cümlesini kurar. Şüphesiz bu cümleyi analiz etmek sayfalarca yazmayı gerektirir. Böyle bir işe soyunmak niyetinde değiliz. Fakat bu yazıya başlayabilmek için Heideger’in bu aforizmasına, ateşleyici rolü yükledik. Zira Heideger’in aforizmasına konsantrasyon, içerikteki lezzeti hazzetmek için şart.   

 İnsanın Bilinmezlik Karşısındaki Temel Halet-i Ruhiyesi: KORKU

Heideger’in başta söylediğimiz aforizmasını Almancadan bire bir çevirmeye kalkışırsak “Orada/burada olan fırlatılmış tasarıdır” gibi düz bir cümle çıkar ortaya. Ancak böyle bir cümlenin insan varlığının şahsına yönelik söylendiğini düşünürsek “orada/burada olan”ı insan; fırlatılmışlığı insanın dünyaya geliş biçimi ve dünyadaki durumu; tasarıyı da insan varlığının dünyaya mutlak bir yaratıcı tarafından gönderildiğinin delili olarak varsayabiliriz (Burada Heideger’in ateist olduğu düşünülerek mutlak yaratıcı konusunda ortaya koyduğumuz yoruma itirazlar gelebilir; fakat Heideger’in ateist olduğu net değildir ve bir tasarı söz konusuysa adı ne konulursa konulsun mutlak bir yaratıcının varlığını göz önünde bulundurmak şarttır). Heideger’e göre insan sorgusuz sualsiz olarak, bu konudaki fikri nedir diye dikkat edilmeden öylece dünyaya gönderilmiştir. Onun deyimiyle fırlatılmıştır. Zaten fırlatılmışlık durumunu yaratan da insanın dünyaya gelişinde kendisinin herhangi bir inisiyatifinin bulunmayışıdır. İnsan öylece terk edilmiştir. Zaman öylece akıp gitmekte ve insan bu akışa asla müdahale edememektedir. Böylesi kontrolsüz bir ortamda insanın sahip olduğu teçhizat ise aklı ve duygularıdır. İnsan üzerinde herhangi bir kontrolü bulunmayan dünyaya Heideger’in deyimiyle çeşitli halet-i ruhiyeler içerisine girerek uyum sağlamaya çalışır ki genelde deneyimlenen duygu durumu korkudur. Korkunun baskınlığı ise belirsizlikten kaynaklanmaktadır. Zamanın akışı net olmakla birlikte, insan yaşamına neler getireceği kocaman bir bilinmezdir. Bilhassa geleceğin insan varlığına neler deneyimleteceği karanlık bir alan olduğundan deneyimlenen duygu durumunun da korku olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla zamanın akışı durmadığı ve gelecek karanlık bir oda olarak sabit kaldığından korku da insanda baskın bir halet-i ruhiye olarak hep bakidir. Ayrıca insan varlığının fırlatılmışlık durumundan çıkamamasına sebep olan da yine bu duygu durumudur.

 Korkuyu Aşmanın Birinci Formülü: Koşulsuz ve Kusursuz İman

İnsan varlığının fırlatılmışlığını aşabilmesi için kendini gerçekleştirmesi şarttır. Kendini gerçekleştirmek de korkunun ortadan kaldırılması ile mümkün hale gelmektedir. İşte tam da bu sebeple insan varlığı korkuyu aşmak için çeşitli yol ve yöntemlere başvurur. Başvurulan her güzergah bir biçimde korkuyu bertaraf etmeye odaklanır. Örneğin; Kierkegaard korkuyu bertaraf etmenin yol haritasını Hz. İbrahim’in kusursuz imanını örnek göstererek yaratıcıya geri dönüş ve sığınma olarak ifade eder. Böylelikle zaman eksenli bilinmezliğin yaratmış olduğu korku kadir-i mutlak yaratıcıya teslim olarak, onun kuşatıcılığı ve şefkatinden emin bir biçimde hareket ederek aşılabilir. Bu şekilde bir imana sahip olmak fırlatılmışlığa teslim olarak gerçekleşen bir kendini gerçekleştirme biçimi olarak çıkar karşımıza. Başka bir deyişle insanın bütün kişiliğini (ben’ini) askıya alarak hiçmiş gibi hareket etmesi (çünkü Hz. İbrahim Moriah Dağı’na oğlu İshak’ı kurban etmek üzere yola çıktığında bütün zaaflarından arınmış bir biçimde hareket etmektedir. Normal bir fırlatılmışın anlayamayacağı hatta karşı çıkacağı bir eyleme yönelmiş bulunmakta; başta belirttiğimiz fırlatılmış olanın teçhizatlarını da kenara bırakmış bir biçimde hareket etmektedir) kendisini gerçekleştirmesine imkan tanır. Buradaki formül: kendini yok sayma vakurluğunu göstermektir. Sonuç ise kendini yok ettiği için kendisine yapışmış bütün duyguları da yok etmiş üst insandır. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi fırlatılmış sıradan olan duygularıyla özellikle de korkularıyla var olur.

 Korkuyu Aşmanın İkinci Formülü: Bilim ve Akıl

İnsan varlığının duygularından arınarak üst insan (kendini gerçekleştirmiş olan manasında) olma yolundaki, başka bir ifadeyle fırlatılmışlığından kurtulmasındaki ikinci güzergah ise bilimdir. Çünkü bilim de teslimiyette olduğu gibi insani duyguların aşıldığı bir alanı tanımlamaktadır. Bilim, insan varlığının oranlama (ratio) kabiliyetinden hasıl bir alan olduğu için diğer bütün insani taraflar askıya alınır (tabi ki yaratıcıya olan teslimiyette olduğu gibi bilime olan bir teslimiyet sağlanmış olursa). Bilim sayesinde insan varlığı fırlatılmış olmanın acizliğinden kurtulmaya çalışır. Bunu gerçekleştirirken de bilimin yol göstericiliği ile insan yaşamının karanlık ve korku yaratan alanlarını aydınlatmaya çalışır. Zaten bilimin ve aklın esas alındığı Ortaçağ sonrası dönemin Aydınlanma Çağı olarak anılmasının temel sebebi de büyük ölçüde bu motivasyondan kaynaklanmaktadır. Bilim ile Aydınlanma Çağı’na kadar geçen süreçte insanlığa harita olup yol göstermiş bütün mitsel alan yıkılmaya ve insanlığın yeni yol göstericisi akıl olarak kurumsallaştırılmaya çalışılmıştır. Netice itibariyle de büyük bir başarı kaydedilmiştir. Bugün yolumuza ışık tutan büyük ölçüde bilimdir. Dolayısıyla da bütün övgülere mazhar olmaktadır. Ancak burada ışığın gözümüzü aldığını ve gerçekleri tam olarak görmemizi engellediğini de Horkheimer ve Adorno’nun Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserine isnat ederek hatırlamak ve hatırlatmak da şarttır.

Adorno ve Horkheimer ilgili eserlerinde, Aydınlanma fikrinin iddialı çabalarının insanlığın netice itibariyle bulunduğu durum nezdinde beyhude olduğunu dile getirmektedir. Başka bir ifadeyle Aydınlanmanın vaatleri tam manasıyla yerine getirilememiştir. Aksine Aydınlanma fikri, karşı çıktığı hurafe ve mitlere dönüşmüştür. Nasıl ki Aydınlanma öncesi yaratılan mitler insanların yaşam biçimlerini tayin edip özgürlüklerini elinden alıyorsa, Aydınlanma da bilim ve aklı kullanarak insanların özgürlüklerini ortadan kaldırmaktadır. Hatta mevcut durum Aydınlanma öncesine nazaran daha da vahimdir. Bunun temel sebebi de aklın standart hale getirilmesi, bilim yapmak adına araçsallaştırılmasıdır. Böylesi bir standartlaşma ve araçsallaşma homojen ve tektip bir aklı esas alarak mevcut standardizasyonun dışında kalan özgür aklın yok sayılmasına; Cesur Yeni Dünya’da olduğu gibi standarda uymayanların yabanilikle yaftalanmasına neden olmaktadır. Ancak her şeyden önemlisi Aydınlanmanın yaratmış olduğu en büyük etki gerçek aklın neslini ortadan kaldırmasıdır ki işte tam da burada aklı kaybettiğimiz gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyoruz; çünkü aklı sabit kılmak, iradesi kendinde menkul olmayan bir aklı kabul etmeyi zorunlu kılar. Bu da aklın kaybedildiğinin en büyük delilidir.

 Velhasıl

Heideger’in deyimiyle fırlatılmış bir tasarı olan insan varlığının dünyaya akort olurken deneyimlediği en baskın halet-i ruhiye korkudur. Korkudur; çünkü insan fırlatılmış olduğundan hiçbir şeye hakim değildir ve bu sebeple dünyadaki yaşamı bilinmezlerle doludur. Bu bilinmezlere açıklama getirmeye çalışmak, insan varlığının hem korkularından arınmasının hem de kendini gerçekleştirmesinin hamlesi olarak çıkar karşımıza. Bunun için insanoğlu iki güzergaha başvurur. Tam teslimiyetin gerçekleştiği bir iman ve aksi biçimde her şeyin teslim alınmaya çalışıldığı, mevcut duruma karşı çıkılan bir eylemlilik hali. İlkinde insan kendini hiç saydığı için kendine has vasıfları da ortadan kalkar. Ne duygular vardır artık ne de akıl (Tabii ki bunu anlamsız bir durum olarak değerlendirmemek gerekir ki halihazırda sıradan bizlerin kavrayabileceği kadar da basit bir durum değildir. Kendini hiç saymak çok ciddi bir irade gerektirir). İkinci güzergahta ise insanın vasıfları sabittir ama biri diğerine üstün kılınmaya, eksik görülen taraf bastırılmaya gayret gösterilir. Bu gayeyle akıl her şeyin üstünde tutulur ve yüceltilir. İnsan varlığı aklıyla her şeye hakim olmaya çalışır; ancak bu doğrultuda yaratılan bir standartlaşma ve araçsallaşma aklın gerçek kimliğini ortadan kaldırır. Bu da aklın kendi kendisini yok ettiği bir durum olarak karşılık bulur. İlk güzergahtaki yönelimi anlamak zor değildir; fakat ikinci güzergahta aklı üstün kılmaya çalışırken kaybetmek tam bir ironidir.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 410 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.