SİYASET

Parlamentarizm, Demokrasi ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” Üzerine “Devletlû Olmayan” On Soru

11 Şubat 2017

Bu yazıyı bir “sorular yazısı” olarak kaleme almayı uygun gördüm ve sözü daha fazla uzatmadan sorularımı sıralamak istiyorum. Ancak şu kadarını belirtmeme izin verin: Soruları sükunetle ya da “akademik bir renksizlik” kıvamında sorduğumu iddia edemem. Yönlendirici bir dil kullanmakla itham edeceklere de peşinen söyleyeyim: Bunlar doktora yeterlilik sınavında jüri önünde ter döken bir adaya sorulan akademik sorular değil. Sosyologlar, akademik camianın dışında, kamu meselelerine ilişkin görüş açıklama sadedindeki faaliyetlerini “Kamusal Sosyoloji” başlığı altında sürdürürler. Kamusal Sosyoloji, sosyoloğun kendi tercihleri temelinde yürüttüğü “angaje” bir faaliyettir ve bütün siyasî, sosyal, yaşam biçimsel tercihler meşrudur. Yine de, kendi tercihlerimi dile getirmekten ziyade, “üzerinde düşünmek zorunda olduğumuz” kanaatinde olduğum sorular sormaya çalıştım.

Türkiye'nin Sosyolojisi, Ak Parti ve Geleceği

24 Mayıs 2016

Başkanlık sistemi talepleriyle ilgili bir başka tesbit de, parti liderlerinin  Cumhurbaşkanlığına çıktıktan sonra sistemle ilgili vurgularının çoğalması ve partinin geleceğinin şekillenmesinde bu rahatsızlıklarının etkin olmasıdır. Bu da kamuoyunda sistemin kişisel taleplerle gündeme getirildiği algısını güçlendirmektedir.Siyasi hayatta, toplumsal uzlaşı olmadan elde edilen kazanımların geçici olabileceğine dair pek çok örnek zikredilebilir. Ahmet Davutoğlu’nun 20 aylık bir genel başkanlıktan sıradışı bir şekilde gönderilmesi, bu çerçeveden bakıldığında bir yere oturmaktadır. Yoksa  son noktada isimler önemli değildir. Ayrıca, belirli bir inanç ve ilke geleneğinden gelen bir partinin, meşruiyeti sadece başarı kriteriyle sağlamaya çalışması da tartışılması gereken bir konudur. Ak Parti’nin başarısızlığı sadece bir partinin başarısızlığı olmayacak, bir kesimin Türkiye’deki uzun vadede siyasi hayatına ilişkin bir kanaat da oluşturacaktır.

23 Yıl Sonra Turgut Özal

17 Nisan 2016

Özal ilginç ama samimi kişiliğiyle Türkiye'ye bir darbe sonrası nefes aldırmaya çalışan adamdı. Türkiye'de merkezin dışladığı ve periferiye sıkıştırdığı dindar kesimi yeniden merkeze çekmeye çalıştı. Kısa süren MSP’li koalisyon yılları dışında ilk defa islami kesim devlet bürokrasisinde kendine yer buldu. Kimilerine göre Türkiye'yi gerçek kapitalizmle tanıştırdı. Devlet eliyle bir burjuvazinin oluşturulduğu bir geleneği dönüştürmeye niyetlendi. Türk insanına girişimcilik ruhunu kazandırmaya çalıştı. Özal, Anadolu’da bir sermaye ve üretim sınıfının oluşması için ciddi adımlar attı. Sonradan Anadolu Kaplanları olarak anılan şirketler varlığını ve cesametlerini büyük ölçüde Özallı yıllara borçludur.

Anayasayı Komisyona Havale Etmek

20 Ocak 2016
Şayet bu ülke 1960 darbesine direnebilmiş olsa, Menderes’i darbecilere yedirmemiş olsa, sonraki gelişmeler farklı olurdu. Darbecilerin akıbetinin mutlaka yargılanıp mahkûm edilmek olduğu daha evvel gösterilebilmiş olsa, 1980 darbesi olmazdı. 1970’lerde Yunanistan AB’ye gireceğinde Türkiye'ye AB tarafından yapılan davet kabul edilmiş olsa, büyük bir siyasi ferasetsizlik örneği göstererek “onlar ortak biz pazar, kalsın, girmeyelim” denmemiş olsa ve böylece Yunanistan’la birlikte AB üyesi olsak, her şey bugünkünden farklı olurdu.

Anayasa Başka Bir Bahara mı?

13 Ocak 2016

Cumhuriyet döneminde 4 anayasa yapmışız: 1921, 1924, 1961, 1982. İlginçtir, en demokratik, en çoğulcu olanı, Milli Mücadele devam ederken, savaş şartları altında, en olağanüstü dönemde yapılanı. Sonraki anayasaların hiçbiri 1921 anayasası ölçüsünde olamamış. 1924 anayasası Türkiye'de Tek Parti Rejimini kuran anayasa, Meclisten muhaliflerin ayıklandığı, Kurtuluş Savaşı kahramanlarının bir kısmının, esas itibariyle siyasi muhalif oldukları için, İstiklal Mahkemelerinde yargılandıkları, çoğulculuktan hiç hazzetmeyen bir anayasa.

Seçim Sonuçlarını Doğru Anlamak

11 Kasım 2015

Seçmenin “her şeye rağmen istikrar” demiş olması, seçmen profilinin doğru analizi uyarısıyla birlikte algılandığında şunlar gözlemlenmektedir: Türkiye gibi, sanayileşmeyle beraber hızlı kapitalistleşmeye başlayan toplumlarda,  ekonomik imkânların ve refahın göreli paylaşılma umudu artmaktadır. Yani kapitalist toplumun nimetlerinden gitgide daha çok faydalanma trendine giren bir toplumda siyasal tercihler, istikrara vurgu yapar. Ekonomideki ani dalgalanmalar, paylaşım imkânları artmakta orta kesimi  rahatsız eder.

Yeni Türkiye'nin En Temel Meselesi: Yeni Anayasa

10 Kasım 2015

Türkiye 20. yüzyılı büyük ölçüde kendi kendisiyle kavga ederek geçirdi. Tek parti döneminde milletin rızası umursanmadan girişilen tepeden inmeci modernleştirme gayretlerine tanık olduk. Milletin sosyolojik-tarihi-kültürel dokusuyla uyuşmayan reformlar, muhalefeti susturmalar, rakipleri yok etme çabaları, bastırılan özgürlükler… 1950’li yıllarda başlayan açılımlar da uzun ömürlü olamadı. Demokrasiye geçişle birlikte gündeme gelen devletin milletle barışma çabaları 1960’tan itibaren başlayan darbe dönemiyle kesintiye uğradı.

Terör, Akıl Tutulması ve Politikacıların, Aydınların Rolü

02 Kasım 2015

Terörün asıl hedefinin ekonomik açıdan zarar vermek ve ya can kaybının yüksek olmasını sağlamak olduğu düşünülür. Elbette bunlar da amaçları arasındadır ve bunlar için farklı enstrümanlar da kullanılabilir, fakat bunlar ikincil amaçlarıdır. Terörün asıl hedefi toplumun düşünme melekelerini yok ederek, beyinleri felç etmektir. 

Mülteciler Tsunamisi Karşısında Dalgakıran Ülke Olarak Tanımlanmak

02 Kasım 2015

Sömürgecilerin çekilirken izledikleri strateji gayet akıllıcaydı: Bir gün kendi sömürgeciliklerinin faturasını karşılarına koyması muhtemel bir devletin doğuşunu önlemeleri gerekiyordu. Bunu sağlamak üzere, sömürdükleri ülkeyi, esas duruşu sağlam “batı lejyonerleri”ne emanet ettiler. Bu, sömürge sürecinde devşirilmiş bir “küçük azınlık”ın Batı çıkarlarına bekçilik etmesi demekti.